1- Çekimler stüdyo dışında yapılmalıdır. Sahne donanımı ve setler içeri taşınmamalıdır. (Hikaye özel bir sahne donanımı gerektiriyorsa, stüdyo dışında bu donanıma uygun bir mekan seçilmelidir.)
2- Ses, kesinlikle görüntülerden ayrı olarak üretilmemelidir ya da tersi. (Sahne içinde üretiliyor olmadığı sürece müzik kullanılmamalıdır.)
3- Kamera, elde taşınıyor olmalıdır. Elde taşınan kamera ile elde edilecek hareketlilik ya da hareketsizlikler serbesttir. (Film, kameranın durduğu yerde çekilmemeli; kamera filmin olduğu yerde olmalıdır.)
4- Film, renkli olmalıdır. Özel ışıklandırma kullanılamaz. (Eğer çekilecek olan sahnede filmin pozlandırması için çok az bir ışık söz konusuysa, sahne kesilmeli ya da tek bir lamba kameraya iliştirilmelidir.) Optik numaralar ve filtreler kesinlikle yasaktır.
5- Film, gelişigüzel aksiyon içermemelidir. (Öldürme, silahlar, vs. bulunmamalıdır.)
6- Zamansal ve coğrafi yabancılaştırmalar yasaktır. (Kısaca film, şimdi ve burada geçmelidir.)
7- Tür filmleri kabul edilemez.
8- Film formatı 35 mm olmalıdır.
9- Yönetmen, jenerikte belirtilmemelidir.
13 Mart 1995 tarihinde Danimarkalı yönetmenler Lars von Trier ve Thomas Vinterberg tarafından yukarıda yazılan maddeler ile belirtilen bir sinema manifestosu yayınlanmıştı. Bu manifesto doğrultusunda Vinterberg’in Cannes’da Jüri Özel Ödülü kazandığı 1998 tarihli The Celebration filmi Dogma 95 hareketinin ilk filmi olarak kabul edilir. Gerçi Vinterberg’in bu filmde bazı kuralları ‘esnettiğini’ fakat bu esnettiği kurallar dışında manifestoya ‘sadık’ olduğunu açıkladıktan sonra çektiği tüm filmlerde benzer esnemelere ve sonrasında da manifestodan tamamen koptuğuna şahit oluruz. Kendi yazdığı manifestosya bile karşı gelen sınırsız bir yönetmen olan Vinterberg, dışlanmış erkekleri ve aile içi hesaplaşmaları açık uçlu sonlar ile finallendiren, BAFTA, Oscar Ödülleri, Cannes Film Festivali, Avrupa Film Ödülleri, Londra Film Festivali gibi birçok önemli organizasyondan ülkesine ödüllerle dönen bir hikaye anlatıcısı olarak adını dünya sinema tarihine yazdırmayı başarır. Özellikle 2010’lu yıllarda çektiği filmlerle oluşturduğu dil, dünya çapında bilinirliğini giderek arttırır. 2012 yılında çektiği Jagten (Onur Savaşı) ile bu bilinirliğe büyük bir katkı sunan usta oyuncu Mads Mikkelsen, yönetmenin son filmi 2020 yapımı Druk’ta (Körkütük) sergilediği sade ve etkileyici performans ile de bu harika ortaklığın temelini derinleştirir. 56 yaşındaki aktör şu sıralar Körkütük’ün de etkisiyle en parlak dönemini yaşamakta. 2006’da gösterime giren Bond filmi Casino Royale ile ünü Danimarka sınırlarını aşan Mikkelsen, kariyerine dansçı olarak başlar ve Göteborg’da bir bale okulunda dans eğitimi aldıktan sonra oyunculuk kariyeri için Århus Tiyatro Okulu’na gider ve oyunculuk macerası başlar. Son zamanlarda Fantastik Canavarlar serisinin üçüncü filminde Johnny Depp’ten alınıp kendisine verilen Gellert Grindelwald rolü ile gündeme gelen karizmatik aktör, 2012 yılında Onur Savaşı’ndaki performansı ile Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nün sahibi olur. Yer aldığı her hikayedeki dramatik yapıyı kusursuz bir şekilde içinde bulunduğu karakter ile yansıtan Mikkelsen, Vinterberg ile oluşturduğu evreni sinemaseverlere adeta şiirsel bir akıcılıkla ileterek, ortaya şimdiden klasik olarak nitelendirilen iki yapım çıkarmayı başardılar.
Onur Savaşı’ında bir iftira sonucu oluşan toplumsal baskının tüm yıkıcı unsurlarına karşı savaşan bir adamı, Körkütük’te ise varoluşsal problemlerini arkadaşları ile kanlarında belli bir miktar alkol tutarak çözmeye çalışan bir öğretmeni izledik. Ve bu ikilinin beyazperdeye sunacakları üçüncü filmi şimdiden beklemeye başladık.
Geleceğe Not
Her hafta yeni bölümlerle yayın yapan podcast kanalı.
Yazı Arşivi