Aşina bir kavramdır hüzün istisnasız her birimiz için. Her kim olursa olsun hüznü tatmayan yoktur bu dünyada. Besbelli ki hüzün çeşnisi bu dünyanın. Elma yahut çilek gibi bir aroma, bir nimet. Kimilerimize acıdır istenmez, kimilerimize de hoş gelen bir tadı vardır; hiçbir zaman bünyemizden uzaklaştırmak istemediğimiz. Ruh halimizden çekip gitmek ister de tek bavulda tüm eşyasıyla, bileğinden tutup çekiveririz onu geriye. Belki küskün bir sevgili gibi yahut bir annenin çocuğuna ‘’orda durma üşüteceksin’’ tavrıyla tatlıca azarlarız. Zira yeri az evvel ayrıldığı yüreğimizdir aslında.
Hüzün bir ressam gibidir kendi halinde. Sürekli hasbihal ettiği insanoğluna boyalarını kardığı paletten renkler seçerek kendi sanatını icra eder. Kış kadar soğuk bir tablo çizer bazen, ya da tablosundaki gözyaşları güz yaprakları gibi tutunamadan dökülüverir. Ama o aldırmaz ki buna, sanatın ruhunda vardır. Eğer hazan mevsimi gelmişse yapraklar dökülmelidir. Tablo da şikâyet etmez ki bundan zira hüzne gözyaşı yakışır çoğu zaman. Yalnızlık da duvar gibi olur, tablo tamamlanıp da boyalarını sürünüp tamam olduktan sonraki vakit. Temaşa edilmek üzere tablo duvara asılır, olması gerektiği yerde yerini alır. Her tablo kendi desenleriyle meşguldür, kendini anlamaya çalışır. Farkında değildir çoğu zaman kaderdaşlarının. Belki yalnızlıkla hüzün arasında bir anlaşma vardır. Zira tablonun duvara ihtiyacı olduğu gibi, duvarın da güzel bir tabloya ihtiyacı vardır. Hiçbir hüzün yalnız değildir yalnızlık duvarında ve yalnızlığa bu kadar mı yakışır böyle bir tablo. Hüznün eseri her bir insan da yalnızlık duvarında bekler, rahatlar gibi. Dünya sergisine çıkar tablolar. Yüzlerce göz önünde hüznün sanat eserlerine hayranlık duyulur ve itiraf edilemeyen belki algılanabilen ama anlaşılamayan bir yakınlık. Beğenilmesi bu yüzden olamaz mı?
Melankolik olarak adlandırılan insanlar vardır. Sürekli hüzün taşırlar bakışlarında yahut duruşlarında, bu duygu fazlaca ilişmiştir doğalarına. Yakışmıyor da diyemeyiz hani bu duruş bu bakış onlara. Hüznün mükemmel sanat eseri gibidirler. Tebessümleri sarhoş eder gibi insanın içini okşar. Hafif yakıcıdır ama tatlıdır da. Özlem duyulur daha sonra hatırlandığında. Belki de gülmenin hüzünlü yanıdır tebessüm etmek ve bu insanlardan öğreniriz tebessüm etmeyi, kahkahalarla gülmeyi alışkanlık haline getirdiğimiz zamanlarda.
Hüzün bir ressamdır belki, Eliseo Sala da o ressam ya da o ressamlardan biri ‘’ La Malinconia o Pia de’ Tolomei’’ tablosunu çizerken. Bir kadın suretine bürünmüş hüzün yeşile, maviye, kırmızıya… Hem tabiata hem de kelimelerden müteşekkil bir dünyaya sırt çevirmiş bir süreliğine, taşlaşmış pençeli aslana aldırmadan…
Geleceğe Not
Her hafta yeni bölümlerle yayın yapan podcast kanalı.
Yazı Arşivi