Her kavram doğası gereğince davranış sergiler. İnsanoğlu da eşya ve hadiselere anlam yükleyerek onları tanımlar. Belki de tanımlar vardı da sonraları coğrafi yaşam şartlarına veya her fıtrata göre yeni tarifler gelişti. Temel olarak tanımlamalar maddi ve manevi olarak iki ana konuya ayrılabilir. Mücerret kavramlar duygu ve düşünce olarak insan formunda yerini alır ve birçok duygu da kendi vazifesini yapar. Korku sözcüğü de nevi şahsına münhasır karakterini kelimeler mahfilinde korumakta ve kendine ait olan kalıbı doldurmaktadır.
Tanım kelimelerle, kavramlarla tanışma faslıdır. Ve kişi ne kadar iyi tanınırsa o kadar şeffaf olur, anlaşılır hale gelir. Bu fasılda ivedilikten ziyade yeni olanın sindirimi daha sağlıklı sonuçlar verir.
“Oluş ve değişim” diyalektiğin temel kavramıdır denir. Öyleyse her duygunun diyalektiği yapılarak onun gen haritası çıkarılabilir ve ortaya çıkan neticeyle insanın zararlı içgüdülerinin peşinden gitmesi önlenebilir. Buna paralel olarak da zararlı olan durum bertaraf edilerek fayda sağlanabilir ve kriz fırsata dönüştürülebilir. Şimdi “Korku” kavramını bu bağlamda inceleyelim.
Korkunun mantığını anlamaya çalışırsak en başta insanoğlunun acıdan korktuğunu söyleyebiliriz. Bilinmezlik ve bilmek dolaylı olarak can yakar. Acı beyinde algılanır, beyinde geçer akçe de bilgi olduğundan bu bağlamda meselenin özü farkındalıktır. Yani insan için fırtınanın nerde olduğundan ziyade nerde olduğunun bilinmesi önemlidir. Bilinçlilik sorumluluğu tetikler, sorumluluk da kişinin eylem ve faaliyetlere geçmesini sağlar. Bu denklemde akıl fonksiyonlarına sahip herkeste eylem aşamasına kadar basamaklar değişmez. Sonrasında ise aksiyon neticesinde zaruriyet derecesine göre, potansiyel olarak hazır bekleyen ceza ve ödül kavramlarından belli bir karışım, korkunun dozu olarak karşımıza çıkar.
Mesela aklı melekeleri olmayan bir insan ya da kendisini bir mekanizma kuşanmadan uçabileceğine ikna eden kişi, elli metre yüksekliğinde bir binadan atlamaktan korkmaz. Burada korku dozu neredeyse sıfırdır. Bununla birlikte salt düşünce dünyasında durumu değerlendirirsek kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünen birisi milyarları olan birisine göre ölümden daha az korkar. Zira öte âlemden henüz dönen olmamıştır. Tecrübe açısından ise hayatını dolu dolu yaşayan kişi de yaşamayan birisine göre ölüme gülümseyerek karşılık verebilir. Burada da yine acı devreye girer ve acının miktarı korkunun miktarının belirlenmesinde yardımcı olur.
Bir açıdan da korku konusunda en güzel örnek belki de aşktır. Aşk insanın düzenini bozar, hayatını alt üst eder. Yani içinde çok ve çeşitli miktarda acı barındırır. Ölüme çok benzer aslında aşk da. Sıfırlar insanı, kendi bünyesine alır. Deri değiştirmiş gibi olur kişi. Aşka soyunur. Kendinden geçmekten, kontrolü kaybetmekten korkan kişi de aşk konusuna uzak kalır, yabancılaşır. Beşeri ise aşk, taraflardan en az biri kaçmak ister, kendinde kalmak ister. Kişinin kendi çizeceği sınırlar, bağlanma sonucu oluşan sınırlardan daha dar olsa bile çoğu insan kalemi tutanın kendi eli olmasını ister. Ortaya çıkan bu durum ise çoğu zaman tarafların yollarını ayırmalarıyla neticelenir.
Geleceğe Not
Her hafta yeni bölümlerle yayın yapan podcast kanalı.
Yazı Arşivi