Yüz sene evvel 1922… Hayat akışında aklıma gelen ilk şeyler; araba tam manası ile icat edilmemişti. Ankesörlü telefonlar yeni kullanılıyordu. Bilgisayarlar ise daha oda boyutunda bile değildi. Ayrıca yeryüzü insanoğlunun sebep olduğu bir felaketten çıkmış I. Dünya Savaşı yeni bitmişti. Demem o ki; insanlar işlerine yürüyerek ya da bisikletle gidiyordu, insanlar televizyon izlemeyip radyo dinliyordu ve muhtemelen daha çok okuyarak hayal ediyordu. Çocuklar bilgisayarlara gömülmeyip başkaları ile en azından aynı binada yaşadıkları insanlarla tanışıyordu. İnsanlar arasında sıcaklık vardı. Ve belki de ilk teknolojik sıçrayıştan en çok insanın içindeki canavar beslendi, dünya savaşı çıktı. İkincisi de aslında birincisinin devamı idi.
Bir yüz sene evvel 1822… Radyo ve telefon yoktu. Buharlı makineler çağı idi. Uçak yoktu. Muhtemelen bugün evimizde bulunan teknolojinin hatta eskiyen teknolojinin hiçbirisi yoktu. Hemşirelik ve hastane sistemleri yoktu. Şehirler adamakıllı kurulmamıştı. Puşkin, Viktor Hugo, Emile Zola, Gogol hayattaydı. Dostoyevski yeni doğmuştu. Bir manada klasik romanların doğuş çağı idi. Demek ki fikir çağıydı.
Bir yüz sene evvel daha 1722… Dünyanın en büyük gücü hala Osmanlı İmparatorluğu idi. Krallar ve kraliçeler hüküm sürüyordu. Otomatik silahlar yoktu. Karada atlar kullanılıyordu. Kitaplara herkes ulaşamıyordu. Hayat daha basit aletlerle devam ediyordu. Herhangi bir ateşli makine yoktu. Muhtemelen insanlar için en lüks şeyler iyi giyinmek ve iyi beslenmek idi.
Şimdi gelelim 2022 tarihine. Ortalama bir insanı düşünelim. Günlük nelerle ilgileniyor. Evvela iyi bir iş edinmesi gerek yaklaşık yirmi dört yaşına kadar okulla meşgul olmalı. Arzuları; iyi bir araba alıp güzel bir evde yaşamak ve rahatça yaşayarak ölmek… Gerçi ölmek demeyelim bunu pek düşünen, düşünmek isteyen yok. Dünya ne durumda? Geçirmiş olduğu önceki yüzyılın içinde insanlık iki kez topyekûn savaşa girdi ve iki hamlede milyonlar öldü. Teknoloji dünya sınırlarını aşmaya başladı ve muhtemelen dünya dışında yaşam bulundu. Belki de gelecekte dünyamız eski dünya olarak anılacak. Tıpkı eski kıta ile Amerika’nın keşfi gibi.
Peki, şu üç yüzyıllık koşuşta insan ruhunda ne değişti yani demem o ki yeni bir duygu mu peyda oldu? Açgözlülük, hırs, kibir, kıskançlık, doyumsuzluk, şehvet, tembellik vesair duygulara karşı tam tersi duygular yine aynı. Bizler karma hisler arasında yaşayıp gidiyoruz. Sanırım insan olmanın kalitesini doğrular ve yanlışlar belirliyor. Şimdi düşünelim. Medeniyet mükemmel teknolojilere ulaşmak mı, hep beraber huzurlu bir hayatı yakalayabilmek mi? Bu yarışı, tabi yarış ise yüzyıllarca hızlı koşan ama koşarken silüet halinde kör bir hayat gören insanlık mı, yoksa birkaç on sene huzurla yaşayan insanlık mı kazanacak?
Geleceğe Not
Her hafta yeni bölümlerle yayın yapan podcast kanalı.
Yazı Arşivi