Ünlü Japon yazar Yukio Mişima, suşinin ortaya çıkma hikâyesinden şöyle bahseder: “Hayatta kalmaları denize bağlı Japon balıkçıların yoklukta bulabildikleri tek şey pirinç, çiğ balık ve yosundur. Onlar da bu üçünü birleştirip, yanlarında her daim bulundurdukları soya sosuna batırarak karınlarını doyurmuş ve hayatta kalmayı başarabilmişlerdir.”
M.Ö. 4. yüzyılda Asya’nın güneydoğusundaki Mekong Nehri civarında ve Çin topraklarında ‘narezushi’ olarak bilinen ve aslında suşinin atası kabul edilen orijinal yemeğin ortaya çıktığı sanılmaktadır. 8. yüzyılda ise Japonya’ya giriş yapan bu lezzet, aslında balıkların daha uzun süre korunabilmesi için tuzlanarak pirinç ile sarılması ve kuyularda depolanmasıyla ortaya çıkmıştır.
1800’lü yılların başlarında ise Tokyo civarında tezgahlarda sokak lezzeti olarak bilinen ve fast-food olarak ün kazanan suşi, popülerliğini arttırır ve tüm dünyayı saran sağlıklı beslenme furyası ile başta Amerika olmak üzere tüm batıda yayılır. İçeriğinde hiç yağ olmaması ve çok sağlıklı besinler içermesi ile ön plana çıkar.
Günümüzde ise birçok çeşidi olan (ve hangisini seçeceğimizi bilemediğimiz) suşi, geleneksel içeriğini kaybetmeden gelen ender yiyeceklerden biridir. İçeriğinde temelde; pirinç, çiğ balık, deniz mahsulleri, sebze ve kurutulmuş yosun yaprakları bulunur.
Hala denemediyseniz bu lezzete bir şans vermenizi öneriyoruz.
Dip Not:
*18 Haziran, Dünya Suşi Günü olarak kutlanmaktadır.
**Bu yazıyı kaleme alırken TDK’da suşi olarak dilimize çevrildiğini ve sözlükte yerini aldığını gördük.
Geleceğe Not
Her hafta yeni bölümlerle yayın yapan podcast kanalı.
Yazı Arşivi