Mavi Gezegenin Ruhu

Geleceğe Not > Yazılar > Makaleler > Mavi Gezegenin Ruhu

post cover

Mavi Gezegenin Ruhu

  • Yazar: Sinan Namlı 
  • Category: Makaleler 
  • Yorumlar (0) 

İnsanoğlu aklıyla düşünür, eylem planı kurar… Sonra da vücudundaki sinirler yardımıyla gözünü, kulağını, elini, ayağını düşüncesi doğrultusunda hareket ettirerek bir şeyler yapar. Mesela; bakkala ekmek almaya gider ya da Tac Mahal’i inşa eder yahut milyonları kurtaran bir aşı bulur. Ancak az veya çok emekle halledilen küçüklü-büyüklü birbiriyle alakası olmayan tüm bu işlerin tek bir kaynağı vardır. Tahayyül!

Herhangi bir canlı herhangi bir eyleme geçmeden evvel onu hayal eder, kurgusunu tasarlar. Fakat hayal edebilme kabiliyetinin olması için ruh gerekir. Akıl, kalp, ego veya benzer kombinasyonların baskın geldiği veya var olduğu karmaşık yapıya sahip olan bir ruh.

Biz insanlar böyle bir ruhu taşıyoruz kimilerimiz saflığını korumaya çalışırken kimilerimiz şeytanlaşma yolunu seçmiş durumda. Bu karşılaştırma aydınlık veya karanlık yan olarak nitelendirilebiliyor ancak bunu yapanlar karanlığa haksızlık etmiş oluyorlar zira şer taşıyıcılarının karanlığa gizlenmeleri siyahın suçu değil.

               “Yeryüzünde iradesiyle havaya, suya, toprağa, ateşe hükmeden kimdir?” diye sorsam muhtemelen “İnsan!” cevabı alınır. Ben de aynı şekilde yanıtlarım açıkçası, sebepleri malum. Hayatımızda kullandığımız hemen her alet topraktan çıkarak hava, su ve ateşin süzgecinden geçerek bizlere ulaşıyor. Yani eskiden bu topraklarda “anasır-ı erba” olarak adlandırılan ana elementler insana itaat ediyor. Peki ya itaat etmezlerse?

İnsan bedeni toprak gibi her ne kadar renkleri farklı olsa da, içinde büyük oranda su barındırıyor; terleyince bunu görmek mümkün. Hava da taşıyor ciğerlerinde. Ayrıca belirli bir derecede ateş yakar gibi her gün ısı üretiyor, ölümle son bulan. Tüm bunlar ruhun bedende taşınmasıyla mümkün ve uyku ölümün kardeşidir derler ya insan uyuyunca vücut ısısı düşer, sanki ruh ufak bir gezintiye çıkar. Peki, aynı bu şekilde dünyanın da ruhu varsa? Ağaçlar onun ciğerlerinin kılcalları, okyanuslar bedeninde dolaşan su, dağlar hava kanalları gibi bir şey ise… Kedi, köpeğin küçücük tırtılın iradesi var da dünyanın olamaz mı? Ya dünyanın canı yanmaz mı? Dünya yorulur da uykuya dalmak istemez mi?

Biz zavallı insan evlatları hırsla, inatla yarın ölüp gideceğimiz hayatımızda küçük oyunlarımızı oynuyoruz. Sanki çok büyük işler başarmışız gibi gururlanıyoruz. Kaç yıl sürecek bu kibir? Yüz mü, bin mi, on bin mi? Oysa dünyanın dört milyardan fazla yaşı olduğu düşünülüyor. Bazen “dünyamızı koruyalım onu yok ediyoruz” gibi şeyler duyuyorum. Haklılık payı var ancak insan dünyanın intikam için insana öfke kusmasından korkmalı. Dev canlıların ve belki de bizim bilmediğimiz canlıların sonunu getiren dünya insan gibi nazik bir canlının hakkından gelemez mi? İnşa ettiğimiz her şeyi birkaç saat içinde yok edemez mi? İnsan misafir madem ölüp gidiyor ev sahibine saygı duysa keşke.

Geleceğe Not

Her hafta yeni bölümlerle yayın yapan podcast kanalı.