Renk; bakılan herhangi bir varlığın göz merceğine yansımasıyla birlikte oluşturduğu duyum, algılama biçimi.
Çocukluğumdan beri merak ederim. Aynı nesneye, aynı açıyla, aynı anda bakan iki insan için görünen renk aynı mıdır diye. Tıbben aynı olduğu biliniyor fakat bazen farklı düşüncelere kapılıyorum. Sevilen ya da sevilmeyen renkler diye bir ayrım söz konusu ise farklı algılıyor olunamaz mı? Yeşil renk seven biri ile kırmızı renk seven biri farklı göremez mi? Belki görüyordur ancak renklerin psikoloji üzerinde etkisi sanırım daha ön planda ve buna istinaden bazı fikirler gelenekselleşmiş. Örneğin beyazın saflığı ve temizliği anımsattığı düşünülüp gelinlikler beyaz tasarlanmış veya farklı coğrafyalarda ölüm için siyah giyilmesi uygun görülmüş. Renkler bu denli kıymetliyken, kullanımı önemini koruyarak, geniş alanlara yayılıyor ve yeni ton keşifleri ile var olmaya devam ediyor.
Yaşanmakta olan zamanı yansıtan bazı tasarım biçimleri kişiyi belirli bazı renklere itse de ezber bozan bir renk kartelası oluşturmak da mümkün.
Evlerin vitrin görevini üstlenen salonlarını ele alalım. Burada kendimize bir başrol belirleyip onun etrafında bir koreografi oluşturulabiliriz. Diyelim başrolümüz üçlü koltuk oldu. Tercih ettiğimiz renk ise kombinasyonu zor olan yanık turuncu. Diğer seçimler neler olabilir sizce? Perde seçimi, halı seçimi? Ya da duvar boyası?
Ben renklerin özgürce akmasını istiyorum ve başlıyorum hayal etmeye. Önce koltuğun arka duvarını, haki yeşil boyuyorum ve koltuğun sırt kısmının en ölçüsüne sahip devasa yağlı boya bir tablo asıyorum. Pencerelerde sakin kalarak bej keten tüller ve bej keten perdeleri, beyaz doğramalara sahip pencerelerin hemen üzerinden ahşap rustik ile asıyorum. Ortaya ise simetrik desenleriyle, yanık turuncu ağırlıklı fakat motiflerinde oldukça fazla renk barındıran pastel bir el dokuma halı seriyorum, iki başı bej mini püsküllü. Üzerine, asimetrik yuvarlak tablası ve torna ayaklarıyla koyu ceviz rengi kudretli bir sehpa yerleştiriyorum. Sonra minik ayaklarıyla pirinç küçük bir saksı ve içinde büyümeye çalışan koyu yeşil çin para bitkisi var. Saksının altında ise görmekten ve karıştırmaktan zevk duyduğum bir kaç dergi. Koltuğun görüş hizasına siyah ahşaptan tavana kadar uzanan “L” şeklinde boylu boyunca bir kitaplık konumlandırıyorum. Öyle ki üst raflar için raylı bir merdiveni bile var.
Kitaplığın önüne ise ayak uzatma pufu olan, siyah ahşap ayaklı, sırt kısmı chester kibar bej bir berjer yerleştiriyorum. Hemen başına İskandinav çizgilere sahip, pirinç tek ayaklı bir kitap okuma lambası ve hemen önüne mini dikdörtgen karera mermer bir sehpa koyuyorum. Üzerinde ise sadece koyu sarı hasır örme bir bardak altlığı ve bir çay fincanı var. Koltuğun sağına koyu ceviz rengi vintage yüksek ayaklı bir konsol yerleştirip bir başına kocaman bej renkli şapkasıyla devasa bir abajur, hemen yanına büyümeye çalışan seramik yeşil renkli ve ayaklı saksılarda bir kaç bitki, onların yanına ise plakçalar yerleştiriyorum.
Plakçaların sağında, yerde ise pirinç bir gazetelik içinde plaklar istirahat ediyor. Konsolun pencereye denk gelen diğer yanında ise saksısı yeşile çalan örme hasır içinde devasa bir benjamin güneşi görmeye çalışıyor. Tavanda ışıl ışıl taşlarıyla hiç eskimeyen pirinç bir avize aydınlatıyor geceyi. Odanın kapıya yakın olan bölümünde ise, sekiz kişilik, dikdörtgen siyah renkli ahşap bir masa arz-ı endam ediyor. Masanın iki başında kollu, sırt kısımları hazeran, siyah ahşap tonet birer sandalye yer alırken boş kalan kısımlarda aynı sandalyelerin kolsuz olanları sıra sıra diziliyor. Üzerinde koyu hasır ince bir runner üzerinde çeşitli ebatlarda pirinç şamdanlar ve beyaz mumları yer alıyor. Masanın altında İskandinav tüylü, ince bej bir kilim yer alırken konumlandığı duvarda odanın renkleriyle harmoni oluşturmuş, asimetrik sıralanmış duvar tabakları asılı. Tabakların iki yanında siyah metal birer aplik loş ışığıyla ruhuma dokunuyor. Elimde, yanan mumu ile pirinç bir şinanay alıp bir kitap seçiyor ve oturuyorum hemen önümdeki berjere. Ayaklarımı uzatıp yakıyorum lambamı. Bir kaç dakika önce yaktığım tütsünün odunsu kokusu eşliğinde başlıyorum elimdeki kitabın içinde gezinmeye…
Sofra düzeni ve adabından bahsedeceğim bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Sevgiler…
Geleceğe Not
Her hafta yeni bölümlerle yayın yapan podcast kanalı.
Yazı Arşivi